Avrupa’da uzun yıllardır
ana sanayilerin gözde yan sanayileri 2008 ortalarında başlayan ve etkileri
halen süren ekonomik krizden ciddi oranda etkilenmiştir. Genç ve dinamik iş
gücünü gün be gün kaybeden bu devasa yan sanayiler için durum zaman geçtikçe daha
karmaşık hale gelmektedir. Doğası gereği işçilik maliyetlerinin yüksek olması
nedeniyle oldukça riskli maliyet bandında yer alan bu küresel yan sanayiler,
yüksek maliyetlerinden dolayı gitgide popülerliğini yitirmektedir.
Maliyetleri düşürme
anlamında yeni arayışlar içinde olan ana sanayiler gerek tasarım, gerek seri
üretim mekanizmaları anlamında; genç ve düşük maliyetli iş gücü olan, lojistik
anlamında düşünüldüğünde, Avrupa’ ya nispeten daha kolay taşıma yapılabilecek
üretim merkezleri oluşturma anlamında çalışmalara başlamıştır. Katma değeri
yüksek projeleri, büyük küresel yan sanayilerden; nispeten daha küçük ölçekli,
umut vaat eden yerel yan sanayileri kullanma kararı almışlardır. Maliyetler
anlamında düşünüldüğünde kaçınılmaz bir karar olmakla birlikte; teknik anlamda
oldukça büyük riskler içermesine rağmen ana sanayiler, bu çıkmaz durumda, yan
sanayilere güvenmiş ve bu büyük projeleri beraber yürütme kararı almışlardır.
Jeopolitik konumundan
dolayı Türkiye, özellikle Avrupa pazarında ciddi bir potansiyel olarak
düşünülmekte, tüm dünyada değişen ekonomik dengeler doğrultusunda ciddi bir
üretim merkezi haline dönüşmektedir. Ucuz işçiliğinden dolayı, dünya devleri,
Çin’e, Hindistan gibi büyük ve sınırsız insan kaynağı olan ülkelerde üretim
merkezleri açmıştır ancak pazar anlamında bu ülkeler özellikle Avrupa’ya
uzaktır ve yüksek lojistik maliyetleri doğurmaktadır. Kültür farklılıkları ve
iletişim sorunları projede sorunlar yaratabilmektedir.
İşte tam da bu noktada,
bir daha istesek de yakalanamayacak bir fırsat elde etmiş bulunuyoruz. Başta
devlet’in ilgili mekanizmalarının, otomotiv alanında duruşu olmak üzere,
Türkiye’de faliyet gösteren yan sanayiler ve tedarikçileri için ciddi bir sınav
başlamıştır. Dengeleri tamamen değiştirecek bir sürecin eşiğindeyiz.
Günümüzde karbon emisyon
oranlarına getirilen sınırlamalar, Türkiye’de de yeni yeni olmakla beraber
Amerika, Avrupa ve Japonya gibi büyük üretim noktalarında ciddi olarak kontrol
edilmekte olup, büyük otomotiv firmalarının önemli pazarlama araçlarından biri
haline gelmiştir. Araç ağırlıklarının düşürülmesi, bu emisyon oranlarının
düşürülmesi anlamında giderek önem kazanmış, taşıtlarda plastik ve composit
malzemelerin kullanılması için ciddi bir AR-GE yatırımı yapılmaya başlanmıştır.
Önümüzdeki yıllarda da özellikle elektrikli araçların devreye girmesiyle bu
oran artacaktır. Bu noktada, Türkiye’nin kendi markasını oluşturma anlamında
atacağı adım ve enerji kaynağı seçimi ( petrol, hibrit, elektrik) sektörün
ivmesini belirleyecektir.
Otomotiv sanayinin
vazgeçilmezi konumunda bulunan en önemli araçlardan biri kalıplardır. Sac
kalıpları, plastik enjeksiyon kalıpları da bu sektörün temel elemanlarıdır.
Plastik parçaların üretimi için günümüzde kullanılan en verimli üretim yöntemi
plastik enjeksiyon prosesidir. Kalıp da bu prosesin temel taşıdır. Diğer tüm
sanayiler gibi Türkiye’ de kalıpçılık emekleme evresini tamamlamış, hızla
kendini geliştirmeye başlamıştır. Bununla birlikte, Türkiye’de otomotiv
sektörüne kalıp üretimi yapan firmaların potansiyelin ne denli farkında olduğu
ve özellikle ana sanayi ve yan sanayilerin beklentilerini ne ölçüde
giderebildiği birer soru işaretidir.
Son zamanlarda özellikle
pazarın büyüklüğü ortaya koyulmaya çalışılmış, sektörel birçok yayın,
gazetelerde ve dergilerde ön plana çıkarılmıştır. Bu anlamda, konuyla yakından
ilgilenen herkesin pazar ile ilgili verilere ulaşabildiğini, sektörün gelişime
açıklığını algılayarak, potensiyelin ne kadar büyük olduğunu tahmin edilebilir.
Peki beklentilerin karşılanması, pazarın arttırılması ve özellikle Avrupa’nın
üretim merkezi olmak için kalıpçılık sektöründen beklentiler nelerdir? Klasik
proje süreci düşünülerek bu beklentileri şu şekilde özetleyebiliriz:
Teklif
ve Maliyet Yönetimi:
Birçok
proje 2D ya da 3D verilerle, teklif süreciyle başlar. Bu süreç, ana sanayi
tarafından doğrudan gerçekleştirilecebileceği gibi yan sanayi ile birlikte söz
konusu veriler kalıpçılara gönderilir ve teklif istenir. Bu süreçte alınan
tekliflerin rekabetçi olması oldukça önemlidir. Ancak özellikle kalıpçıların
birçoğunda maliyet analizleri yapılmadığı, ölçülebilir ve takip edilebilir bir
planlama yöntemi bulunmadığı için bu teklif taleplerine karşılık kalıpçılar,
güvenlik payı yüksek fiyatlar ortaya koymaktadır. Daha önce benzer parçaları
üretmiş kalıpçılar, üretim belleği, öğrenme noktaları ve standartlaştırma gibi
temel unsurları ve dokümanları kullanmamaları nedeniyle, gerçek maliyetleri
hesaplayamamakta, öngörüsel ve tepkisel değerler ortaya koymaktadır. Özellikle
otomotiv sektörünün temel anlayışı olan maliyet düşürme ve rekabetçi hedefler
düşünüldüğünde ana ve yan sanayiler; işinde uzmanlaşmış, benzer kalıplar için
sürekli çalışacakları firmalar bulmakta zorluk çekmektedir. Ana sanayi ve yan
sanayi, çeşitli ürün gamlarında uzmanlaşmış kalıpçılarla çalışmayı her zaman
tercih etmişlerdir. Benzer parçaları üreten firmalar, ister istemez bir
know-how oluşturmakta, sorunların proje başında öngörülmesi kolaylaşmakta,
çözümlerin ortaya konması kısa sürmekte ve sonuç olarak daha az sorun içeren
projelerin ortaya çıkarılmasını sağlamaktadır.
Detay
analiz hazırlanması da proje başlangıcında her zaman sorun yaratan bir konudur.
Teklif adetlerinin fazla olması nedeniyle detaylı analizler zaman almakta, kimi
zaman işin kaybedilmesine bile neden olarak görülmektedir. Ana ve yan
sanayilerin teklifleri sistematik ve teknik olarak karşılaştırması için
kaçınılmaz olan bu analizler, sanıldığının aksine kalıpçının bir nevi
prestijidir. Bu analizleri alan teknik satınalmacılar düşük fiyat veren firmayı
değil; doğru teklif veren firmayı ön plana çıkarırlar. Bu da işin alınması
anlamında belki de en önemli noktadır. Dolayısıyla teklif talebi olan firma, bu
aşamada kalite beklentisini net olarak tanımlamalı, eğer tanımlamıyorsa; teklif
veren kalıpçı; kendi öngörüleri doğrultusunda ileride çıkabilecek görsel,
teknik sorunları tekliflerinde belirtmelidir. Örneğin; aracın oldukça görsel
bölgesinde bulunan bir parça için, birden fazla yollukla doldurulması
gerekiyorsa, birleşme izleri düşünülerek hem sıralı yolluk, hem de açık uçlu
sıcak yolluk teklif verilebilir. Firma birleşme iziyle ilgili bir görüş
bildirdiyse, açık uçlu sıcak yolluk sistemi ile teklif vermenin herhangi bir
anlamı olmayacaktır. Çünkü ileride mutlaka bu kalite beklentisi doğrultusunda
birleşme izi problemi ön plana çıkacak ve her iki tarafa da zaman
kaybettirecektir.
Proje Yönetimi
Proje
yönetimi ile belirtmek istediğim sadece planlama değil; planlamanın
raporlanması, müşteri beklentilerinin algılanması, firma yönetimi ve
çalışanlarına aktarılması, müşteri odaklılık ve çözüm ortaklığıdır. Özellikle
kalıpçılık sektöründe, dünyada söz sahibi olan Portekiz, İtalya, Almanya gibi
ülkeleri bizden ayıran önemli noktalardan birinin proje yönetim mantığı ve
stili olduğunu bilinmektedir.
Proje
yönetimi güçlü bir pazarlama kriteridir. Kalıp planlamalarının periyodik
olarak, görsel biçimde, müşteriye istenilen dilde raporlanması, planlamada
aksama yaratacak herhangi bir problemin hızlı biçimde çözüm önerileriyle
bildirimi, müşterilerin kalite beklentilerine empatiyle yaklaşılması ve
çözümsel yaklaşım, ana ve yan sanayilerin temel beklentisidir. Proje yönetim
mantığı, belirttiğim gibi olan firmalar her zaman tercih nedenidir. Tekliflerin
işe dönüşmesinin yalnızca fiyatsal uygunlukla sağlanamayacağı açıktır. Ana ve
yan sanayiler aynı dili konuşabildikleri, sorunlarına hızlı tepki veren ve
çözümsel yaklaşan firmalarla çalışmak isterler. Ortalama otomotiv proje
süreleri, özellikle binek araç grubunda 1-2 yıl arasında değişmektedir.
Projeden seri üretime geçilmesinden sonra üretim 5 yıl devam eder. Ortalama 7 yıl
süren bu üretim bazlı süreç boyunca oluşan proje yönetim maliyetleri, ana ve
yan sanayiler için, birçok noktada kalıp yatırım maliyetlerini geçebilmekte; bu
da kalıpçıları, fiyatı en düşük olmamalarına rağmen tercih nedeni haline getirebilmektedir.
İşçilik
Kalitesi
Ne
yazık ki ülkemizde, her sektörde olduğu gibi kalıpçılık sektöründe de deneyimli
teknik eleman eksikliği bulunmaktadır. Kalıbın, günümüz teknolojisinde
endüstriyel bir kol olduğu düşünülse de, işçiliğin kalıp kalitesi anlamında
önemi yadsınamaz. Sanatkârlıktan farksız olan kalıp toplama ve alıştırma
işlemleri, en ileri teknolojide makine kullanılması durumunda dahi, ustaların
maharetli ellerinin önüne yıllarca geçemeyecektir. Belki de Türkiye’de
eksikliğini en çok hissetiğimiz, bu deneyimli ellerin azlığıdır. Türkiye’de
kalıpçıların makine yatırımı için bütçelerinden ayırdıkları payların bir
kısmını, özellikle kalıpçılık eğitimi veren okullara kaydırması, gelecekte
yetişecek işçi ve ustaların sayısını arttıracak, deneyimli ara eleman
eksikliğini kalıcı olacak kapatacaktır. Şirketler içerisinde de kalıpçılık ve
yeni gelişmeler konusunda yapılacak firma içi ve ya firma dışı kaynaklı
eğitimler verimliliği arttırılmalıdır. Dünyada söz sahibi olan bir üretim
merkezi haline gelinmesi ve bu alanda süreklilik sağlanabilmesi ancak sürekli
güncellenen eğitimlerle sağlanabilir.
Problem
Çözme
Bilgi
birikimi her sektörde olduğu gibi kalıpçılık sektöründe de oldukça önemli bir
yer tutmaktadır. Yukarıda da belirttiğim gibi ana ve yan sanayiler özellikle
bilgi birikimi olan, çözüm önerileri üretebilen ve benzer durumlar için
uygulama örneklerini kayıt altına alan firmalarla çalışmak isterler.
Düşünüldüğünün aksine otomotiv sektöründe yatırım kalemleri temel alındığında,
kalıpların önemli bir yeri bulunmaktadır; ancak genel proje bütçeleri
kapsamında yeri çok düşüktür. Proje aşamasında yapılan ziyaretler, deneme
sayısı, zaman ve saygınlık kayıpları, güvenilirlik bu noktada çok daha ön plana
çıkmaktadır. Örnek vermek gerekirse; kalıpların tamamlanmasından sonra yapılan
denemelerde çıkan kalıp temelli sorunların hızlı şekilde çözülmesi; denemeler
sırasında harcanan makine zamanı, hammadde, mühendis işçiliği, raporlama ve
ziyaret masraflarını minimum düzeye düşürecek; gerek yan sanayinin genel
planlamasını rahatlatacak; gerekse proje maliyetlerinin düşürerek,
güvenilirliği arttıracak – ki yeni işlerin alınmasında çok önemli bir yeri
bulunmaktadır - ana sanayiye de projenin daha farklı problemlerine yoğunlaşması
açısından zaman yaratacaktır. Bu konu, ana sanayilerin ciddi anlamda üzerinde
durdukları bir konudur ve tedarikçi seçme kriter listesinin belki de en üst
sıralarında yer almaktadır. Deneme sayılarının azalması da büyük ölçüde
kalıpçının ortaya çıkardığı performansa bağlıdır. İç bilgi havuzunu oluşturan
ve sürekli güncelleyen firmalar; daha önce karşılaştıkları sorunları nasıl
çözeceklerini önceden tahmin eder, kalıp tasarımlarında Hata Modu Etki Analizi
(FMEA) benzeri bilgi birikimini direkt yansıtırlar. Parça tasarımının buna
elverişli olmaması halinde ise; düzeltilmesi için ana ve yan sanayiye baskı
kurar, makine parkı ve işçilik kalitesiyle de çıkaracakları ürünün olabilecek
minimum deneme sayısıyla devreye girmesini sağlarlar. Bu profilde çalışan
kalıpçıların iş ya da karlılık sorunu olmayacağını düşünüyorum.
Enjeksiyon
denemesinden sonra bir çok problemi yakalanan kalıpların, defalarca kalıphanenin
içine girmesi, üzerinde daha önce yapılan işlemlerin tekrar tekrar yapılması; kalıphane
içinde öngörülen genel planlamanın sapmasına neden olacaktır. Ciddi oranda
karlılık kaybına neden bu verimsizlik temelli işlemler net olarak
hesaplanamadığı için çok tehlikelidir. Sonuçları zarar etmeye, prestij kaybına
ve dolayısıyla iş kaybına yolaçabilir. Bu gün Avrupa’daki kalıpçılar, işçilik
maliyetleri anlamında ciddi bir çıkmaz içinde olmakla birlikte, güvendikleri
bilgi havuzları ve problem çözme yetenekleri yardımıyla iş almakta ve ayakta
kalmaya çalışmaktadır. Eğer bu sektörde söz sahibi olmak istiyorsak, bilgi
havuzumuzu sürekli doldurmamız, bu bilgilerle fark yaratmamız gerekmektedir.
Finansal Zorluklar
Otomotiv
firmalarının gelen olarak ödeme yaklaşımlarının da Türkiye’de kalıpçılık
sektörünü ciddi olarak etkilediğini belirtmek isterim. 1-2 yıl süren projeler
boyunca ödemeler, belli miltaşlarına ulaşıldığı zaman yapılır. Dolayısıyla
ortalama 6 ile 20 hafta içinde üretimi tamamlanan kalıpların ödemesinin 1,5 yıl
süreye yayılması, küçük cirolu kalıpçıların finansman sıkıntısı çekmesine yol
açmaktadır. Bu sorun aslında büyük yan sanayilerin de en büyük problemlerinden
biridir ve proje başlarında ana sanayilerle hep tartışma konusu olmuştur. Yurt dışında yıllardır otomotiv sanayisine
hizmet vermekte olan kalıpçıların iş almalarında ki bir başka neden de bu
finansman sıkıntılarına katlanabilmelerinden kaynaklanmaktadır. Bu noktada
Kalıpçıların UKUB çatısı altında, ana ve yan sanayilere yapacakları ziyaretlerin
faydalı olacağını ve bir ortak paydada buluşabileceklerini düşünüyorum. Ayrıca
özel vergi olanaklarının sağlanması için Sanayi Bakanlığı’yla yapılacak
çalışmaların sektörün Türkiye’de gelişimi için kaçınılmaz ve hayati olduğunu da
herkesin kabul edeceği bir gerçektir.
Eksikliği
Hissedilen Teknik donanım ve Kalıpçı Yan Sanayileri
Son
olarak üzerinde durmak istediğim nokta, aslında OSD-TAYSAD-UKUB
Değerlerlendirme Komitesi tarafından geçtiğimiz yıl gerçekleştirilen kalıpçı
ziyaretlerinde gördüğümüz eksiklikler üzerine olacak.
Ziyaret
edilen bir çok firmada beklenenin çok üzerinde makine parkı olmasına rağmen,
alıştırma presi anlamında ciddi bir eksiklik olduğu görülmüştür. Gelişen
teknoloji ile birlikte çok hassas işleme olanakları sağlayan CNC makinelerine
oldukça güvenen firmaların, alıştırma presini ikici plana attıkları
gözlenmiştir. Özellikle yüksek tonajlı kalıp üretimi konusunda deneyim
eksikliği yaşanmasının önündeki en büyük engellerden biri olan alıştırma
preslerine bir an önce yatırım yapılması, belki de kalıpçıların piyasadaki
konumlanması açısından ciddi bir stratejik fayda sağlayacaktır.
Unutulmamalıdır
ki yurtdışından alınan birçok büyük kalıpta, bakım ve mühendislik değişikliği gibi maliyet
oluşturan işlemler bulunmaktadır. Yatırım kararı hesaplamalarında, büyük
kalıpların işlenmesi dışında söz konusu bakım ve modifikasyonların da
değerlendirilmesi gerekmektedir.
Özellikle
plastik enjeksiyon kalıplarında en çok değiştirilen, üzerinde en çok oynanan
yerler yolluklar ve yolluk sistemleridir. Parça tasarımları tamamlandıktan
hemen sonra yapılan Kalıp Taslak Tasarım toplantılarında, geçmiş deneyimler
doğrultusunda ortaya çıkan yolluk sistemi seçimi, proje deneme sayısını ve ilk
denemede çıkan parça kalitesini doğrudan etkilemektedir. Bu nedenle kalıpçıların
yapacağı program ve teknik analiz işgücü yatırımı, karlılık ve prestij
anlamında fark yaratacaktır. Kalıp yapım aşaması öncesinde doldurma, soğutma ve
çarpılma analizleri yapıldığında, kalıp kalitesi artacak ve kalıp iyileştirme
süreci azalacaktır. Böylelikle analiz yapan kalıpçıların konuya hakimiyetleri
arttıkça, yolluk sistemleri tedarikçilerinden beklentiler de gün geçtikçe
artacaktır. Çözümsellik anlamında firmaların karşılıklı olarak yakalayacakları
sinerji, her iki tarafın da karlılığını arttıracak, zaman kayıpları azalacak,
daha fazla iş alma anlamında kapasite yaratacaktır.
Sözlerimi bitirirken
değinmek istediğim son konu Türkiye’de kalıpçılığın tanıtımı ve potansiyelini
ortaya koyma anlamında UKUB’un rolüdür. Kalıpçıların bir araya gelmesi,
özellikle devlet desteği anlamında ve tek bir güç olma adına çok önemlidir.
Özellikle Avrupa’da bulunan kalıpçıların devlet tarafından destekleniyor
olması, vergilendirme sisteminde özel olanaklar sunulması, bu tip kuruluşlarla
mümkün olmuştur. Bu bağlamda, sektörün devlet desteği alabilmek adına birlik
içinde hareket etmesi, üniversite ve teknik liselerde kalıpçılık bölümlerinin
oluşturulması, ARGE olanaklarının arttırılması, eksikliklerin giderilmesi
anlamında yaşamsal öneme sahiptir.
Özetle, Türkiye’nin
lokomotif sanayilerinden biri olan otomotivde söz sahibi olmaya başlayan yan
sanayiler için kalıp en önemli araçlardan biridir. Avrupa ve diğer gelişmiş
ülkeler düşünüldüğünde, düşük işçilik ve mühendislik maliyetleri nedeniyle
Türkiye, elinde ciddi bir potansiyel taşımaktadır ve bunu fırsata çevirmek
kendi elindedir. Yukarıda da belirttiğim gibi ana sanayilerin beklentileri çok
temel ve nettir. Bu doğrultuda yatırımlarını yapan, kendi bilgi havuzlarını
oluşturan, bünyelerinde dünya genelinde kabul edilen proje yönetim kriterlerini
taşıyan, teknolojiyi yakından takip eden ve yatırımlarını sürekli verimlilik
mantığında yapan firmalar büyüyecek; diğerleri değer ve farklılık
yaratamayacakları için kaybolacaktır.
Ali
Özgür Bozkurt
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder