25 Mart 2015 Çarşamba

Mısır ile Aramız Neden Bozuldu?

Leyla Takla, Mısır’ın önde gelen insan hakları savunucularından. Ülkesinde kadın siyasetçi olarak birçok ilke imza atan Takla, uluslararası alanda da BM İnsan Hakları Programı Mütevvelli Heyet Başkanlığı ve BM Dünya Kültür ve Kalkınma Komisyonu üyeliği gibi görevler üstlenmiş durumda. Bugünlerde ise Takla, askeri müdahale sonrasında demokrasiye geçişin temelini oluşturacak yeni Mısır Anayasası’nı yazan heyetin üyesi. Türkiye’yi seven, Atatürk’e hayranlığını her fırsatta ifade eden Prof. Takla ile, Kahire Büyükelçimiz Hüseyin Avni Botsalı’nın “istenmeyen adam” ilan edilerek Ankara’ya geri gönderilmesiyle sonuçlanan son krizin, Mısır’da nasıl algılandığını konuştuk. Takla’nın öne çıkan açıklamaları şöyle:
‘Tepkimiz Erdoğan’a’
“Mısır’ın bir an önce düzgün işleyen demokrasiye dönmesi gerekir. Bunun en kısa sürede sağlanması için hepimiz çaba içindeyiz. ABD ve AB sürecin ucunda ışığı gördü, destek veriyorlar. Ancak bazıları bize şans tanımak istemiyor. Bunların başında Başbakan Erdoğan geliyor. Yaşanan krizin elçilerle ilgisi yok. Biz Türkiye’nin büyükelçisinden memnunduk. Büyükelçi hükümeti temsil ediyor. Erdoğan’ın kendi ülkesinde bize yaptığı eleştirilere kızsak bile çok tepki göstermedik. Ama haksız suçlamalarını uluslararası ortama taşıyınca gereken tepkiyi göstermek zorunda kaldık.”

Milyonlar ‘yeter’ dedi’
“Erdoğan ne istiyor? Mursi’nin geri gelmesini! Ama 35 milyon insan bu ülkede din devleti istemediğini ortaya koydu. Onların arzusu ne olacak? Türkiye’de genel algı bazı askerlerin gizlice darbe planladığı ve insanların da darbeyi takip ettiği şeklinde. Oysa genç-yaşlı, zengin- fakir, erkek-kadın, Hıristiyan- Müslüman demeden milyonlar sokaklara çıkıp ‘Yeter’ dedi. Neden? Çünkü Mursi görevdeyken, kendi adamları dışında herkesi bürokrasiden attı. Polisi dağıttı. Yargı üzerinde baskı kurdu. Gazetecileri çalıştırmadı. Kadınları çöp gibi gördü. Hıristiyanların hele hiç hakkı yoktu. Hazırladıkları anayasa teokrasiye gidiş yoluydu. Hem de kendisine yasal koruma zırhı sağlayarak. Bize ‘Ama Mursi seçimle geldi’ diyenlere yanıtımız var: Ahmedinejad da, Chavez de, Hitler de seçilerek gelmişti. Kriter sadece seçilmek olamaz, sonra ne yapıyor asıl ona bakmak lazım. Almanya’da da Nazi partisine izin verilmiyor.”

‘Mursi’yi uyarmasını beklerdik’
“Mısır’a geldiğinde ‘laiklik’ mesajı veren Erdoğan’dan şunu beklerdik: Mursi onun arkadaşıydı. Müdahaleden önce milyonların rahatsızlığını anlatıp uyarmalıydı. Müdahale sonrasında da Mursi’nin destekçileri karakollara, Hıristiyan kiliselerine saldırırken bunların durdurulması için Müslüman Kardeşler’e çağrı yapabilirdi. Yeni hükümete destek verebilirdi. Hiçbirini yapmadı. Yerine Mursi’ye destek vermeye devam etti.”

‘Laiklik güvencesi veremedi’
“Erdoğan’ın Mısır’dan laiklik ile ilgili yaptığı uyarılar tüm dünyada ses getirdi. O ziyaret sırasında yemekte kendisiyle görüştüm. ‘Mısır’da dini fanatikler kontrolü ele geçirmek istiyor. Ülkenizde böyle bir olasılık için laikliğin güvencesi nedir’ diye sordum. Bir şeyler söyledi ama soruya net yanıt vermedi. Sonraki davranışlarından gördüm ki Türkiye teokratik bir devlete yöneliyor. Bunu kabul edip etmemek Türk halkının bileceği iş. Ama sadece Türkiye’nin değil, tüm bölgenin teokratik bir devlet düzenine sahip olmasını arzuluyor. Bunun için de diğer ülkelerdeki Müslüman Kardeşler örgütlerini açıkça destekliyor. İşte biz buna tepkiliyiz. Mısır’ın hangi yöne gideceğine sadece Mısır halkı karar verebilir. Mısır halkının da Erdoğan’dan tek bir talebi var: Elinizi artık Mısır’dan çekin!”

‘Dizileri de bu nedenle yasakladık’ “Bize göre Erdoğan’ın Türkiye’de yaptığı birçok yanlış da var. Ama iç işlerinize karışmamak için bunu gündeme getirmek istemeyiz. Sadece şunu bilin: Bu topraklarda Türk sanatçılarına büyük saygı ve sevgi duyulur. Ancak sırf Erdoğan’ın bu radikal tutumları nedeniyle Türk dizileri artık Mısır’da ve diğer ülkelerde yayından kaldırılıyor.”
‘CHP ziyaretini önemsiyoruz’
“Birçok insan Cumhurbaşkanı Gül ile Erdoğan aralarında fark olduğu görüşünde. Olabilir. Ama bu süreçte asıl önemli gelişme CHP’nin ziyareti oldu. Ankara-Kahire ilişkilerinin düzelmesi için önemli bir adımdı. Nitekim biraz düzeldi de. Ama Erdoğan konuşunca, yine bozuldu. Mısır halkı Türkiye’yi maalesef Erdoğan’ın suçlamalarına bakarak yargılıyor. Oysa o sözler bize göre gerçek Türkiye’yi temsil etmiyor.”


Utku Çakırözer
27 Kasım 2013
Cumhuriyet

Japon Mühendis Enayi mi, En İyi mi?

İzmit Körfez geçiş köprüsünün inşaatı devam ederken bağlantı halatlarından birinin kopması sonucu olaydan kendisini sorumlu tutan Japon mühendis Ryoichi Kishi bunalıma girdi. Bileklerini ve boynunu kesen Kishi, daha sonra bıçağı karnına saplayarak harakiri yaptı ve yaşamına son verdi. 51 yaşındaki Japon mühendis intihar etmeden önce bıraktığı notta “İnsanlar büyük emek harcadı. Kopmanın sorumluluğu bana ait” dedi.
Yukarıda okuduğunuz haber Türkiye’ye oldukça yabancı.
İşyerinde ölümlerin, “Ecel gelmiş cihane iş kazası bahane” denebilecek kadar olağan karşılandığı ülkemizde bir Japon mühendis herhangi bir ölümlü olay da meydana gelmediği halde, yaptığı işin kalitesinde sorun olunca yaşamına son veriyor.
Sadece 2015 Şubat ayında 81 işçi, 2014 yılında da 1886 işçi yaşamını yitirdi.
Birçoğu haber değeri taşımayan bu olaylarda işçilerimiz ölme suçu işliyor desek abartmış sayılmayız!

***
Japon mühendisin haberini ilk okuduğum an aklıma yıllar önce dinlediğim Japonların yaşam kültürüne ilişkin bir anlatım geldi.
Gözlem gücü yüksek bir Japon diplomat, Türklerin davranış biçimine ilişkin gözlemlerini anlattı. Devamında da bir Türk, beş Japon’a bedeldir dedi ve arkasını şöyle getirdi:
Ancak 5 Japon da 50 Türk’e bedeldir
Soran gözlerle bakınca arkasını şöyle getirdi:
Örneğin bir dozeri kullanan Türk operatör tek başına 4-5 kişinin yapabileceği işi yapar ancak 2 Türk bir araya gelince birbirinin yaptığı ile ilgilenir ortaya tek kişilik bir iş bile çıkmaz
Konu derinleştikçe Japon diplomat gözlemlerini sıralamaya devam etti. Heyetler arası görüşmelere ilişkin gözlemi de şöyleydi:
Biz, bir heyet görüşmesinde herkese ayrı bir işlev yükleriz. Birinin görevi bütün heyetin davranışını gözlemlemektir. Bir başkasının görevi, karşı tarafın tutum ve davranışını not etmektir. Ortadaki ana heyet sorumluları da müzakareyi yürütür...”
Türkler ne yapar” soruma şu karşılığı verdi:
Hep birlikte konuşur hep birlikte susarsınız...”

***
Yeniden Japon mühendise dönersek...
Japonlar son 150 yıllık dünyayı yakalama ve zaman zaman lider olma süreçlerinde kendilerinden daha iyi olanı önce taklit ettiler, sonra daha iyisini yaptılar. Kollektivizmi elden bırakmadılar, çalışma disiplini başlıca anayasaları oldu.
21. yüzyılda bir intiharı savunmak elbette zor. O nedenle başlığı çengelli bıraktık.
Japonlar kendi hatalarını affetmedikleri için mükemmelikte de daha iyiyi aramada da başkalarından daha önde oluyorlar.
Japon mühendisin Türkiye’deki yöneticilere bir şeyler anlatabilmiş olmasını diliyoruz..


Mustafa Balbay
25 Mart 2015
Cumhuriyet

19 Mart 2015 Perşembe

Ön Şart Demokrasi Değil, Laiklik!


İslam ve İktisadi Gelişme

Benim neslim, yani 1930’lu yıllarda doğup, devlet liselerinde ve üniversitelerde okuyanların çoğunluğu, dinin, Türkiye’nin gelişmesine ve iktisaden kalkınmasına engel olduğuna inanır. Aşağıdaki satırları böyle yetişmiş bir insanın kaleme aldığını göz önüne alarak okuyun.

İSLAMCI OLMASIN DA İSTERSE DİKTATÖR OLSUN
Milyonlarca insanın hayatını alt üst eden, bir ülkenin neredeyse çökmesine sebep olan Suriye İç Savaşı’nı kışkırtan ve Türkiye’yi de bu şer’e alet eden Amerika, U dönüşü yaparak “Esat’tan medet umar” oldu. Bu değişim, CIA başkanı tarafından resmen açıklandı. U-dönüşü sadece Suriye’de Esat’a karşı sergilenen tutumda ortaya çıkmadı. Mısır’da darbe yaparak İslamcıları deviren General Sisi de Batı’da itibar sahibi oldu. İşin ilginç yanı Sisi, sadece Batı’nın değil, Arap âleminin de indinde saygın bir devlet adamı muamelesi görüyor.

İSLAMCILIK VE MÜSLÜMANLIK
İslamcılık, bir ideolojidir. İslamcılık, bir ülkenin iktisadi, sosyal, siyasi, idari ve hukuki kurumlarının tasarım ve inşasında, referansın Şeriat (Kuran, hadis, sünnet ve içtihat) olduğunu kabul etmektir. Müslümanlık ise bir kültürdür. O ülkede yaşayan insanların bir kısmının özgür iradeleriyle ve İslam’ı kendi yorumladıkları şekilde yaşama tarzlarıdır. Bu yaşam tarzının, ülkede geçerli olan hukuk sistemiyle de çelişik olmaması gerekir. Nitekim T.C., ahalisinin çoğu değişik biçimlerde Müslüman olan ama iktisadi, sosyal, siyasi, idari ve hukuki kurumları “bilimin rehberliğinde” tasarlanmış ve inşa edilmiş laik bir devlettir. Tam böyle olamasa da en azından niyet budur.

BATI İLE TÜRKİYE ARASINDAKİ ORTAK PAYDA LAİKLİKTİR
Kısaca Batı denilen ama içinde Japonya’nın, Güney Kore’nin, Çin’in ve hatta bir bakıma Hindistan’ın da bulunduğu “uluslararası toplumun” ortak paydası Hıristiyanlık değil ‘laiklik’tir. Batı değerler sisteminde, siyasi iktidarların seçimle iş başına gelmesi kuraldır. Ama ön şart “laik” olmaktır. Laik olmayan İslamcıların siyaset sahnesini işgal ettiği ülkelerdeki siyasi liderlerin, seçimle iş başına gelip gelmemesi ikinci derecede önemlidir. Batı’nın darbeci ama İslamcı olmayan Sisi’yi veya Suriye’de diktatör Esat’ı desteklemesi bu kıstasa göre “çifte standart” değildir. Çünkü Batı’nın öncelikli standardı laikliktir.

Ege Cansen
19/3/2015
Sözcü