27 Eylül 2016 Salı

Demokrasimiz neden böyle? Ne olacak?

Demokrasi sorunlarımızın dört temel kaynağı şunlardır: 

1) Mustafa Kemal Atatürk, Endüstri Devrimi’ni kaçırdığı için çöken ve istila edilen Osmanlı’nın işgalci güçlerine, Batı’dan gelen Yunan’a, Doğu’dan saldıran Ermenilere, içerdeki isyancılara karşı Kurtuluş Savaşı’nı, feodal bir din/tarım imparatorluğu olan Osmanlı toplumunun kılıç artığı kalıntılarıyla yaptı ve kazandı...

 
Toplumu ileri taşımak için çağdaş bir devlet biçimi olan Cumhuriyeti de, Endüstri Devrimini kaçırdığı için çağdaşlaşamamış olan bu toplumsal taban üzerine kurdu: 
Feodal din/tarım imparatorluğu yapısında geri kalmış olan bu toplumsal doku, Cumhuriyet’e ve Demokrasiye hazır ve uygun değildi; Atatürk Devrimleri bu toplumsal yapıyı çağdaşlaştırmak için yapıldı.

2) Çok Partili Düzen’e geçip Atatürk Devrimlerini, taçlandırmak isteyen ve dünyada eşi olmadık biçimde Tek Adam’ken, seçim yapıp, iktidarı muhalefete teslim edenİsmet İnönü, bu adımı, toplumda Demokrasiyi yaşatacak olan çağdaş sınıflar henüz oluşmadan atmıştı. 

Türkiye Çok Partili Düzen’e geçtiği sırada, Demokrasiyi dünyada kuran veyaşatan sermaye sınıfı da işçi sınıfı da ülkede yeterince gelişmemişti. 

3) 1950’de İsmet Paşa’nın kurduğu Çok Partili Düzen ile iktidara gelen Demokrat Parti, toprak ağalarının kurduğu bir din/tarım toplumu partisiydi. 

İktidarda, demokrasiyi ve özgürlükleri geliştiren değil, “çoğunluk diktatörlüğü olarak” din ekseninde yozlaştırmayı hedefleyen politikalara ağırlık verdi. 

4) 1950’de başlayan Çok Partili Düzen, esas olarak, sağ iktidarların “Demokrasi eşittir, çoğunluk yönetimi” saptırması ve askeri darbelerin baskıları ile bugünlere geldi. 

Zaman içindeki ekonomik büyümenin ortaya çıkardığı sınıfsal gelişmeler sonunda oluşan her türlü demokratik ve özgürlükçü akım, sağ iktidarlar ve askeri darbeler tarafından bastırıldı; ideolojik olarak topluma sürekli bir biçimde dinci/ırkçı siyaset pompalandı.


***

Mustafa Kemal Atatürk ve İsmet İnönü’nün toplumu çağdaşlaştıran,demokratikleştiren siyasal atılımları, İNSANLIK TARİHİNE, İNSANLIĞIN GELİŞMESİNE UYGUN oldukları için... 

Bunların, toplumsal yapının çok ilerisinde olmasına karşın... 
Üstelik sağ siyaset ve askeri darbelerle yolları kesildiği halde... 
Zaman içinde başarıya doğru gidiyor. 
Eninde sonunda bu atılımlar mutlaka başarıya ulaşacak, Türkiye’de Demokrasi ve İnsan Haklarına dayalı düzen kazanacaktır... 
Çünkü insanlığın tarihsel gelişme çizgisi bu yöndedir!

Emre Kongar
Cumhuriyet
27-09-2016

2 Eylül 2016 Cuma

Tunus’ta déjà vu (Siyasal İslama neden Güven olmaz?)

Müslüman Kardeşler hareketinin Tunus dalı Ennahda Parti Hareketi’nin lideri Raşid Gannuşi, Tunus’ta artık İslamcı politikaya gerek kalmadığını partinin Müslüman ve modern uygarlıkların değerlerine dayalı bir siyasi çizgi izleyeceğini açıkladı. Devlet sekülerizmi zor yoluyla dayatmadığına göre, dini siyasi etkinliğin merkezine koymak gerekli değilmiş; İslamcı – seküler tartışması da artık geride kalmış. En-nahda siyasi İslamı terk edecek, Demokratik İslamı benimseyecekmiş (Le Monde, 19/05/2016,Foreign Affaires’in Eylül/Ekim)...

Déjà vu 
Biz bu söylemi daha önce duyduk, deneyi de yaşadık. 

Siyasal İslamın “Milli Görüş” versiyonu, 28 Şubat’ta şok geçirince, devreye kısmen doğrudan, kısmen de liberal entelijensiya aracılığıyla giren, ABD ve “Uluslararası topluluğun” teşvikiyle, yardımıyla, siyasal İslamın Müslüman Kardeşler geleneğine daha yakın bir versiyonu olarak AKP doğdu. O da artık Müslüman demokrat bir hareketti. Türkiye demokratikleşecek, AB’ye girecek, Büyük Ortadoğu projesinin eşbaşkanı olarak bölgede büyük oyuncu katına yükselecekti... Şimdi nereye geldiğimizi size anımsatmama tabii ki gerek yok. 

Ancak, “Neden Ennahda, artık dini siyasette kullanmayacağını söyledikten sonra kendini hâlâ özellikle Müslüman olarak tanımlama gereksinimi duyuyor?” sorusunun ardından şunları anımsatmak isterim. Ennahda toplumu dini gereksinimlere, ilkelere göre düzenleme hedefinden vazgeçtiyse, “Müslüman demokrat” kavramı içindeki Müslüman sıfatını ne hakla kullanabiliyor.


İslamın özgünlüğü 
Peygamber, hem bir din bilimciydi, hem bir tüccar hem de aynı zamanda siyasetçi ve devlet kurucu. Bu nedenlerle, İslamda devletin, ekonominin nasıl yönetileceğine, hangi ilkelerin İslamı diğer dinlerden ayırdığına ilişkin belirgin kurallar, en önemlisi yasalar var? Bunlara uymayı, bu pratiği tekrarlamayı benimsemeyen, dini günün koşullarına uydurmaya çalışan biri, bu yasaları, zamana, mekâna bağlayarak kutsal içeriğinden koparmış olacaktır. Kitap, Eski Ahit ve Yeni Ahit’ten, farklı olarak Tanrı’nın dolaysız sözü değil midir? 

Liberaller, Müslümanları, inançlarını ciddiye almadılar. Bu yüzden “ama biz aldatıldık”filan... Ben kendi hesabıma her zaman Müslümanları, inançlarını, bu inancın sadakatini ciddiye aldım. Tunus’a da bu anlayışla bakmaktan yanayım. 

Bu noktada bize Shadi Hamid’in İktidarın baştan çıkarıcılığı: İslamistler ve Ortadoğu’da İlliberal Demokrasi (Oxford Üniv. 2014) çalışması yardımcı olacaktır. Hamid, 1990’lardan başlayarakOrtadoğu’da Mısır, Tunus, Cezayir, Ürdün deneyleri üzerinde çalışmış, İslamcı hareketin liderleriyle, kadrolarıyla konuşmuş. Çalışmasındaki kimi saptamalar özellikle dikkatimi çekti: Siyasal İslam, muhalefette, seküler güçlerin baskısı altındayken, korunmak için uzlaşmacı, hoşgörülü bir çizgide gelişiyor. Daha fazla katılım istiyor. Ancak daha fazla katılımcılık siyasal İslamda daha çok yumuşama değil kendi yaşam tarzını, kendi değerlerini daha fazla dayatma çabası getiriyor. Siyasal İslamın partisi, genel seçimlerle iktidara gelince çoğunlukçu bir tutum benimseyerek kendi projesini dayatmaya başlıyor. Çoğu kez en sert rekabet, mücadele İslamcı hareketin içinde patlak veriyor. İslamcı parti iktidara gelme sürecinde siyasi söylemi dinci ilkelere göre değiştirmeye başladığından, “liberal”, “seküler” partiler dinci söyleme uyum sağlamaya çalıştıkça, farklılıklarını sergileyemiyor, kitlelerin ilgisini çekmiyor. 

Ennahda da hükümete geldikten sonra, hemen kendi projesini uygulamaya koymak istedi. Ancak işçi hareketinin seküler kamuoyunun kitlesel direnişiyle karşılaştı, geri adım attı. Şimdi duruma uyum sağlıyor, ilkelerinden, projesinden vazgeçtiği için değil, koşullar şimdilik izin vermediği için.

Engin Yıldızoğlu
1-9-2916
Cumhuriyet